26 Ocak 2011 Çarşamba

BAZI GÜNLER OLUR , TAKILIR ZİHNİMİZE ECDAD


BAZI GÜNLER OLUR , TAKILIR ZİHNİMİZE ECDAD

Sayfa sayılarının fazlalılığı kadar , anlattıklarından haberimizin olmadığı kitaplar arasında kalıyor gençlerimiz. Tarihin koşuşturmasına , kalabalık şehirlerde bir işe hızlı adımlarla yetişmeye çalışanlar gibi telaşlı halleriyle katılabiliyorlar ancak… Birincinin sonucu ikincinin sebebi ; üçüncünün geçtiği yer dördüncünün öldüğü yer… Bu karışıklık üniversite yıllarında kitap okumayı alışkanlığı kazanan yetişkinlerimizi bile yormakta.

Günümüzün tarih derslerinin ciddi olması gerektiğini düşünenlere katılmıyorum. Geçmiş bilinmezdir , bilinmez olan şeyde hayal gücünü ve mizahi öğeleri üzerinde sırıtmadan taşıyabilir hatta , disiplin çerçevesinde sunulmuş basmakalıp ortak fikir yerine özgün bir şekilde bireyselleştirilmesini sağlar.

Ecdadın kahramanlıklarını efsane tadında anlatırken hayal gücünü kullanmak yerinde bir tutumken , siyasi tarih öğretimine dayalı tarihimiz siyah takım elbiselerin ciddiyetinde ezberletilmeye zorlatılır.

Bir çok devlet adamımızı yağlı boya tablolarından tanıyan neslimize , eskiye dair bilinenleri somutlaştıramadığımızdan dolayı merak uyandıracak şekilde sunamıyoruz.

Türkiye’nin yetiştirdiği animasyon sanatçıları : Hititlerden Ankara Savaşına , seslendirme sanatçıları Hammurabi kanunlarından Fatihinin Ayasofya’da ki Fermanına , Plastik ve minyatür sanatçıları Yeniçeri ocağından İnkilapların geçtiği 1920’li yıllara ait çalışmalar sunabilse öğreteceğimiz ciddi tarih yerine hayal gücünü tetikleyen ama öğrenilmeyi kolaylaştıran bir anlayışa yönelebiliriz.

Sınıflarımıza asılmış olan fiziki harita çeşitleriyle , okul duvarlarında merdiven boşluklarına asılmış olan Ulubatlılarla, Sinanlarla ancak geçen mecburi öğretim yıllarını hatıralardan öteye taşıyamayız.

Hiç yorum yok:

26 Ocak 2011 Çarşamba

BAZI GÜNLER OLUR , TAKILIR ZİHNİMİZE ECDAD


BAZI GÜNLER OLUR , TAKILIR ZİHNİMİZE ECDAD

Sayfa sayılarının fazlalılığı kadar , anlattıklarından haberimizin olmadığı kitaplar arasında kalıyor gençlerimiz. Tarihin koşuşturmasına , kalabalık şehirlerde bir işe hızlı adımlarla yetişmeye çalışanlar gibi telaşlı halleriyle katılabiliyorlar ancak… Birincinin sonucu ikincinin sebebi ; üçüncünün geçtiği yer dördüncünün öldüğü yer… Bu karışıklık üniversite yıllarında kitap okumayı alışkanlığı kazanan yetişkinlerimizi bile yormakta.

Günümüzün tarih derslerinin ciddi olması gerektiğini düşünenlere katılmıyorum. Geçmiş bilinmezdir , bilinmez olan şeyde hayal gücünü ve mizahi öğeleri üzerinde sırıtmadan taşıyabilir hatta , disiplin çerçevesinde sunulmuş basmakalıp ortak fikir yerine özgün bir şekilde bireyselleştirilmesini sağlar.

Ecdadın kahramanlıklarını efsane tadında anlatırken hayal gücünü kullanmak yerinde bir tutumken , siyasi tarih öğretimine dayalı tarihimiz siyah takım elbiselerin ciddiyetinde ezberletilmeye zorlatılır.

Bir çok devlet adamımızı yağlı boya tablolarından tanıyan neslimize , eskiye dair bilinenleri somutlaştıramadığımızdan dolayı merak uyandıracak şekilde sunamıyoruz.

Türkiye’nin yetiştirdiği animasyon sanatçıları : Hititlerden Ankara Savaşına , seslendirme sanatçıları Hammurabi kanunlarından Fatihinin Ayasofya’da ki Fermanına , Plastik ve minyatür sanatçıları Yeniçeri ocağından İnkilapların geçtiği 1920’li yıllara ait çalışmalar sunabilse öğreteceğimiz ciddi tarih yerine hayal gücünü tetikleyen ama öğrenilmeyi kolaylaştıran bir anlayışa yönelebiliriz.

Sınıflarımıza asılmış olan fiziki harita çeşitleriyle , okul duvarlarında merdiven boşluklarına asılmış olan Ulubatlılarla, Sinanlarla ancak geçen mecburi öğretim yıllarını hatıralardan öteye taşıyamayız.

Hiç yorum yok: