2 Ocak 2010 Cumartesi

NEF HALA ORDA MI ?



Sabah oldu uyandık hepimiz...
Elimizde çıtır çıtır memleket simidi..
Boynumuzda al-beyaz sevdamızın kaşkolu...
Tren garından Milli Kuvvetlere yürüdük...İçimizde yıkılan otogarın özlemi...
Paşa camii gölgesinde sığınıyordu güvercinler...
Bizim kalbimiz şehre vardığından mıdır bilinmez kuş gönlü gibi pırpır... Hafif ayaz yapmış geceden anafartalar üzerindeki dükkanların vitrini..
Ayağımız kaydı saat kulesini ordaki yokuşta...
Elleri ceplerinde liseli gençler hızlı hızlı yürüdüler Nef yolunda... Çardaklının yanında artık boğazlarımız yanıyor..
Ah be Abidin bu ayrılık bize çok mu geldi ?....
Nefin kapısında girmeden ŞAKA -da AKADEMİ-de bi çaylanmalı dedi gönlümüz.... Ve yine sana döndük...

Kesme taştan yapılmış gönlümüzün MABEDİ...
Şikayet etmeden sıra sıra biniyorduk 4/8 . Hiç bir bölünmüşlük ve matematiksel bağlantı anlatamıyordu evi ne kadar özlediğimizi. İnadına soğuktu.. İnadına ayaz..evimden ayrıldığım yetmiyordu bu şehre. Gri olurdu kervansaray otelinin gökyüzünü kuşatan kolları. Palmiyeler üşürmüydü hiç bir şehirde? Üşüyordu tüm nefliler gibi onlarda. Milli kuvvetlere çıkardık bayram heyecanı yaşayan çoçuklar gibi. Ziraat bankasından öğrenim kredisi yine yatmamış diye söylene söylene giderdik nefe doğru. Bazen ne kadar boş gelsede zamanı yoklardık saat kulesinde. Sonra sıcak bir corbaya vururduk bahar lokantasında. trafik ışıkları vardı renk renk fakat yanmazdı hiç bir zaman 3 kişinin sığamadı kaldırım yolcularının mıuhalifliğinde... sana gelirdik şairin dediği gibi "koşar adım" .sen beklerdin bizi. Biz ne zaman gelsek sana adım değişirde dükkanlardan seslenen dillerde. Ahmetler,Mehmetler,Ayşeler,Hülyalar ölür birtek HOCAMlar kalırdı kimliklerde...

Hiç yorum yok:

2 Ocak 2010 Cumartesi

NEF HALA ORDA MI ?



Sabah oldu uyandık hepimiz...
Elimizde çıtır çıtır memleket simidi..
Boynumuzda al-beyaz sevdamızın kaşkolu...
Tren garından Milli Kuvvetlere yürüdük...İçimizde yıkılan otogarın özlemi...
Paşa camii gölgesinde sığınıyordu güvercinler...
Bizim kalbimiz şehre vardığından mıdır bilinmez kuş gönlü gibi pırpır... Hafif ayaz yapmış geceden anafartalar üzerindeki dükkanların vitrini..
Ayağımız kaydı saat kulesini ordaki yokuşta...
Elleri ceplerinde liseli gençler hızlı hızlı yürüdüler Nef yolunda... Çardaklının yanında artık boğazlarımız yanıyor..
Ah be Abidin bu ayrılık bize çok mu geldi ?....
Nefin kapısında girmeden ŞAKA -da AKADEMİ-de bi çaylanmalı dedi gönlümüz.... Ve yine sana döndük...

Kesme taştan yapılmış gönlümüzün MABEDİ...
Şikayet etmeden sıra sıra biniyorduk 4/8 . Hiç bir bölünmüşlük ve matematiksel bağlantı anlatamıyordu evi ne kadar özlediğimizi. İnadına soğuktu.. İnadına ayaz..evimden ayrıldığım yetmiyordu bu şehre. Gri olurdu kervansaray otelinin gökyüzünü kuşatan kolları. Palmiyeler üşürmüydü hiç bir şehirde? Üşüyordu tüm nefliler gibi onlarda. Milli kuvvetlere çıkardık bayram heyecanı yaşayan çoçuklar gibi. Ziraat bankasından öğrenim kredisi yine yatmamış diye söylene söylene giderdik nefe doğru. Bazen ne kadar boş gelsede zamanı yoklardık saat kulesinde. Sonra sıcak bir corbaya vururduk bahar lokantasında. trafik ışıkları vardı renk renk fakat yanmazdı hiç bir zaman 3 kişinin sığamadı kaldırım yolcularının mıuhalifliğinde... sana gelirdik şairin dediği gibi "koşar adım" .sen beklerdin bizi. Biz ne zaman gelsek sana adım değişirde dükkanlardan seslenen dillerde. Ahmetler,Mehmetler,Ayşeler,Hülyalar ölür birtek HOCAMlar kalırdı kimliklerde...

Hiç yorum yok: